Kamuoyuna Duyuru

     10 Ağustos 2018 tarihinde Türk Tarih Kurumu’nun kendi yayınlarında ve belgelerde de “Sevr Antlaşması” olarak geçen (https://ttk.gov.tr/tarihveegitim/antlasmalar-tam-metin/) Sevr siyasi dayatma belgesinin 98. yıldönümü münasebetiyle tarafımızla Anadolu Ajansı arasında yapılan bir söyleşi yayınlandı. Söyleşi kamuoyunda büyük ilgi gördü. Genelde müspet tepkiler verildi. Ancak konuyla ilgili yaptığımız söyleşide geçen ifadelerimizle ilgili belli bir kesim tarafından çarpıtma sayılabilecek yaklaşımlar oldu. Bu değerlendirmelerin söyleşide verilmek istenilen bilgi ve mesajı, olumsuza dönüştürme ve hatta saptırma ihtimali doğmuştur. Bunu önlemeye yönelik olarak vermiş olduğumuz söyleşinin ana hatlarını ve özünü yeniden kamuoyuna takdim ediyoruz:

1- Birinci Dünya Savaşı sonrası, galip devletler, mağlup devletleri Paris’e davet ederek, antlaşmalar dikte ettirerek, imzalatmışlardır. Bu doğrultuda Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristanla antlaşmalar imzalanmıştır.

2- Paris’e Osmanlı murahhasları da davet edilmiştir. Yapılan uzun görüşmelerden ve gelgitlerden sonra Osmanlı murahhasları antlaşma metni olarak hazırlanan belgeyi 10 Ağustos 1920’de imzaladılar. Arkasından belgenin Meclis-i Mebusan’da oylanıp kabul edilmesi ve padişah tarafından onaylanması gerekiyordu. Ancak Meclis-i Mebusan İngilizler tarafından dağıtılmış, belge görüşülememişti. Padişah da belgeyi onaylamamıştı.

3- Yürürlüğe konmak istenen “Sevr” maddelerinin kabulü sürecine, Ankara’daki Büyük Millet Meclisi Gazi Mustafa Kemal Paşa başkanlığında şiddetle karşı çıkmış, böyle bir antlaşmayı asla tanımayacağını ifade etmiştir. Arkasından meclis metne imza koyanları da vatan haini ilan etmiştir.

4- Sevr’de Osmanlı murahhaslarına imzalatılan belge maddeleri incelendiğinde; Osmanlı Devleti’nin devlet unsurlarını yok eden, Türk Milleti’nin istiklaline kasteden, hayatiyetini yok etme niyeti taşıyan, bir kasıt belgesi olduğu görülmektedir.

5- Sevr’de İtilaf Devletlerince Osmanlı murahhaslarına imzalatılan belge “muahede” adını taşısa bile meclis ve padişah tarafından onaylanmadı. Ankara Meclisi başından itibaren reddetti. Sevr “muahede” belgesi, devletler umumi hukukuna ve uluslararası siyaset esaslarına göre geçerli bir uluslararası antlaşma hükmü kazanmadı. “Antlaşma” tabirinin karşılıklı rızayı ortaya koyan “işteşlik” anlamı taşıyan bir tabirdir. Oysa “Sevr”e kesinlikle rıza göstermeyen Millî Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ders kitaplarına işteşlik tabiri ile anılmaması için “belge” tabirinin “antlaşma” yerine kullanılmasının eğitim açısından daha uygun olduğu kanaatindeyiz. Yaptığımız açıklamada vurgumuz hukuksal ve eğitimsel açıdan konunun doğru anlaşılması için tercih edilecek kavramın “belge” olması ile ilgilidir. Şunu tekrar ifade edelim ki, Anadolu’da Milli Mücadeleyi başlatan milletimizin gayretleri ile meş’ûm Sevr emelleri akamete uğramış ve uygulanamamış, gerek hukuk tarafı ve gerekse geçerlilik kuralları açısından şartları yerine getirilmemiş, tabiri diğer ile havada kalmış bir kasıt belgesidir. Prut Antlaşması, Berlin Antlaşması, Lozan Antlaşması gibi geçerli ve uygulanmış bir antlaşma hiçbir bakımdan olmadı ve olamadı. Galip devletlerin Sevr öncesinde Mondros Mütarekesi sonrasında olduğu gibi fiilî durumlar oluşturması neticesinde birtakım siyasi, cebri icraatları oldu. Lozan Antlaşmasıyla da Sevr belgesindeki niyetler rafa kaldırıldı ve nihayete erdirildi.

6- Dönem araştırmalarına ve literatüre Sevr kasıt belgesi, pozitif hukukun hükümlerine göre yapılmış bir antlaşmaymış gibi “Sevr Antlaşması” olarak geçti. Oysa Sevr’in imzalandığı tarihten (10 Ağustos 1920) daha önce Anadolu’da Millî Mücadele 19 Mayıs 1919’dan itibaren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde çoktan başlamıştı. Bu arada da İtilaf devletleri tarafından Mondros Mütarekesi adeta bir barış antlaşmasıymış gibi uygulamaya konulmaya çalışılmıştı.

7- Sevr belgesindeki, Türk Milletine ve devletine yönelik kasıtlı planların, kötü niyetlerin bugün de devam ettiğinin, devletimize ve milletimize yönelik güncel saldırıların bunun açık göstergesi olduğunun altını çiziyoruz. Sevr’e karşı mücadelenin adı İstiklal Harbi, Misak-ı Millî’dir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Misak-ı Millî ve Lozan Antlaşmaları ile Sevr dayatmasına itirazını ortaya koymuştur. Türkiye üzerindeki “Sevr” emellerinin Sevr’de belirtildiği gibi uygulanamadığını ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bu emellerin devam ettiğinin farkında olarak, Sevr’in Türk Milleti ve Devleti’nin “İstiklal”inin kaybı anlamına gelen bir kasıt belgesi olduğunun altını bir kere daha çiziyor, bu vesile ile bir kez daha milletimizin sürekli teyakkuz hâlinde olmasını diliyoruz.

     Saygılarımızla.

Prof. Dr. Refik TURAN
Türk Tarih Kurumu Başkanı

Yayımlanma Tarihi: 19 Aralık 2020