İstanbul Suru ve Yaldızlı Kapı

İSTANBUL SURU ve YALDIZLI KAPI
Prof. Dr. Ph. SCHWEINFURTH (İstanbul)

Bugünkü İstanbul’da hâlâ görüldüğü gibi, eski İstanbul surları arasında, deniz surlarını kara surlarından tefrik etmelidir. Şarkî Roma İmparatorluğunun bütün doğu Akdenize şamil varlığı İstanbul’a donanma sayesinde deniz hakimiyetini sağladığı müddetçe deniz surları ancak tamamlayıcı bir müdafaa vasıtası idiler. Buna ilave olarak Karadeniz boğazının medhalinde sık sık kopan fırtınalar ve burada pek şiddetli olan akıntılarda şehre deniz cihetinden taarruzu, düşman gemileri için güçleştirmekte idi. Ancak Arabların donanmaları 7. Asırdan itibaren şehri ve devleti tehdide başlayınca deniz surları tevsi ve ikmal edilmişlerdir. Mamafi dördüncü Haçlı seferine iştirak edenler için, 1204 yılında, Venediklilerin rehberliğiyle Haliç’in sakin sularına girmeye muvaffak olduktan sonra, deniz surlarını hücumla zaptetmek mümkün olmuştur. Buna mukabil, kara tarafından durmadan saldırmaya devam eden barbar milletler denizcilikten anlamadıkları cihetle, İstanbul’un müdafaası bakımından kat’i ve büyük ehemmiyet kara suruna düşmekteydi. Bu sebepdendir ki kara suru – mütearrızların top istimali 1453’de o vakte kadar devam etmiş olan muvazeneyi değiştirinceye kadar – ona bin yıl müddetçe sayısız saldırıyı birbiri arkasına tard edebilmek kudretini verecek bir şekilde inşa edilmiştir. Fatih’in Macar topçuları tarafından kullanılan topları Theodosius sorunu, o zamandan beri Topkapı adını alan, aziz Romanos kapısı yanında tahrip ederek, sayesinde muhasır ordunun şehre girmek imkânını bulduğu rahneyi açmışlardır.

Daha büyük Konstantin, yeniden tesisi esnasında, şehri geniş bir surla teçhiz etmişti. 413 yılında, Theodosius II.’nin ilk hükümdarlık senelerinde onun namına devleti idare eden Praefectus Anthemius, Trakya’da harekette bulunan Hun ve Gotların tesiriyle yeni bir kara suru inşa etmeye başladı. Bu yeni sur Konstantin’inkinin iki kilometre ötesine alınmış ve ön tarafında haklı olarak üçüncü ve derinliğine bir duvar olarak zikredilen cidarları örülü bir hendekle çevrilen, çifte ve kulelerle tahkim ve takviye edilmiş bir çevre sur (ring) olarak inşa edilmiştir. Anthemius’un bu ilk sur inşasının ne kadar sürdüğü bilinmiyor. Mamafi bu sur herhade, devlet, şehir ve surların mevcutiyeti için en kritik bir mahiyet taşıyan 447 yılından çok evvel ikmâl edilmiş olmalıdır. Hunların tehdidi bu arada Atila’nın şahsında korkunç bir şekilde gelişmiş bulunmakta idi. Bu yıldan evvelki 446 senesinde Atila, Theodosius II.’nin ordularını üç savaşta mağlup etmiş Makedonya ve Trakya’yı tahrip ederek İstanbul’a Büyükçekmece (Athyras) ye kadar yaklaşmıştı. Theodosius II. Hunlarla en hacalet-aver şartları haiz bir muahede akdine mecbur kalmıştı Bundan sonra 447 yılında vuku bulan bir zelzele Theodosius surlarını ağır hasara uğrattı. Atila’nın devam etmekte olan tehdidi mevacehesinde bu, büyük bir tehlike idi. Şark Praefectus’u Constantinus, 447’de, iki ay içinde surun rahnelerini tıkamıya ve çökmüş olan kuleleri yeniden inşaya muvaffak oldu. Bu yeni Theodosius surlarının hala mevcut olan  kapılarından birinde, Mevlevihane kapısında durunca, bugün hâlâ orada bulunan ve kurtuluşu temin eden eserin muvaffakiyetle intacından mütevellid sevinci asırlar ötesinden haykıran  vezinli bir kitabe insana heyecan vermektedir.

THEODOSII JUSSIS GEMINO NEC MENSE PERACTO CONSTANTINUS OVANS HAEC MOENIA FIRMA LOCAVIT
TAM CITO TAM STABILEM PALLAS VIX CONDERET ARCEM
yani:
“Theodosius’u emri üzerine iki aydan daha az bir müddette Constantinus sevinçle (emri yerine getirerek) bu sağlam duvarları inşa etti. Bu kadar kısa müddette Pallas bile kaleyi daha sağlam inşa edemezdi.”

Aynı zamana ait ve muhtevası buna benziyen vezinli grekçe başka bir kitabe de aynı yerde zamanımıza intikal etmiştir.

Bu suretle Theodosius surunun 413’de plânlanması ve inşası-surun bir az daha muahhar bir latince kitabesinin tesmiye ettiği gibi-Magnus Anthemius’a 447 zelzelesinden sonra tahkimi Praefectus Constantinus’a ait olmuş oluyor. Bu tarihler arasında da, bizce malûm Roma takı zaferlerinin en sonuncusu olan Yaldızlı Kapı’nın muhtemelen 425 yılında vuku bulan inşası düşmektedir. Theodosius surunun günlük mürur ve ubura mahsus olan diğer kapılarına mukabil bu Yaldızlı Kapı, imparatorların ve ordunun yanında bulunan mukaddes resimlerin (ikona) zafer alaylarında şehre girişlerine tahsis edilmişti.

Theodosius suru hakkında kıymetli bir monografi yazmış olan Alman arkeoloğu Hans Lietzmann bu suru haklı olarak “muahhar antik devrin en mühim mimarî abidelerinden biri” olarak zikretmiştir. 5650 metrelik uzunluğu ile zamanımıza intikal etmiş olan bu sur 96 kule ile teçhiz ve tahkim edilmiştir. Fakat onu yüksek dereceli bir san’at eseri yapan huşu, her yerinde tatbik edilmiş olan açık gri renkte yontma taş tabakalrı ile kırmızı tuğla kuşakları arasında dekoratif tenavüb yanında, hem dar pencerelerin, kırmızı tuğladan müteşekkil ve duvarın tazyikini azaltmıya mahsus kemerleriyle kulelerin taş cephelerine yerleştirilmiş şeklinin ve hem de kulelerin içindeki mekânın tevzi tarzının gösterdiği sectio aurea mimari tarzının hakim olduğu tenasübün mükemmelliğidir. Roma’nın İstanbul surundan hemen hemen iki asır evvel yapılmış olan Aurelian suru, Bizans san’atının muahharen Garbi Avrupa Ortaçağına şekil itibariyle tefevvukunu temin etmiş olan ve Helenistik antik devir an’anesinin bilâvasıta İstanbul’da yaşamakta devam etmesinden doğmuş bulunan, san’at yaratan kudretine şehadet eden Theodosius’un eserinin mağrur azameti muvacehesinde kaba ve barbarca görünür.

İstanbul’un deniz suru bir çok yerlerinde umumiyetle 8. Ve 9. Asırlarda acele ile, şehri Arablara karşı müdafaa için yığılmış bir çok sütun parçaları, sütun başlıkları ve eski binaların taban kiriş parçalarından teşekkül etmiştir. Yapılışı mütecanis değildir. Buna mukabil kara suru, 447’den sonra bir çok defa zelzeleler yüzünden tamir ve muahhar imparatorlar devrinde 14. Asra kadar mütemadiyen tevsi ve ikmal edilmiş olmasına rağmen deniz suruna nisbetle sanki tek elden çıkmış gibi mütecanis görünüyor.

Teknik mânada Theodosius kara suru bir kaplama inşa (Schalenkonsruktion) addedilmektedir. Duvarın hakiki özü araları harçla doldurulmuş adi duvar taşlarından terekküb ederken, üzerindeki kalkerli taş tabakaları tuğla kuşaklarla en mükemmel ölçüler dahilinde birbirini takib eden güzel kaplamaları surun dış kabuğunu teşkil eder. Anthemius’un inşaat ustaları tarafından tatbik edilen ve birbiri üzerine mevzu iki kademeden müteşekkil, kuleler ve önde bulunan bir hendekten terekküb eden tahkimat tipi, Roma usulü istihkâmlarile değil fakat Sus’a ve Boğazköy üzerinden nihayet Babil’e kadar varan eski Ön-asya tahkimat şekli ile muvazat arzeder.

Biz Theodosius kara surunu inşa eden ustaları, Büyük İskender zamanında Greklerin Şarkta gördükleri eski Şark inşa tiplerini, bizim misalimizde eski Şark tahkimatı tiplerini, kendine mahsus şekillerle ta’dil eden ve aynı şekilde Şarktan alınan kubbe inşa şeklini geliştirilmiş bir tarzda Avrupa mimarisina sokmuş olan O Helenistik mühendis-mimarlardan Poliorket’(harp mühendisi) lerin bir muakkibi olarak görmekteyiz.

Theodosius kara surunun teşkil ettiği silsile içinde onun muhteşem geçidi olan Yaldızlı Kapı kıymetli bir çerçeve ortasına oturtulmuş bir pırlanta gibi görünür. Surun kalkerli taş ve tuğladan müteşekkil malzemesi muvacehesinde bu kapı, kendisini seyredene, arka duvarı yine 30 metre irtfaında ve üç muazzam geçitten müteşekkil bir kapı duvarından ibaret olan, bir nevi avluya hakim 30 metre yüksekliğinde ve 20 metre genişliğinde öne doğru taşmış iki Pylon’u ile som mermerden yapılmış hissi verir.

Bizanslılar, şehirlerinin bu muhteşem kapısı hakkında duydukları hayranlık ve iftihar hissi, bize bu kapıyı “autolithos” yani devasa mermer tek taş olarak zikreden İmparator Johannes Kantakuzenos’un 14. Asra ait bir ifadesi ile intikal etmiştir. Yaldızlı Kapı’nın kalkerli taştan özünü, gözden saklıyan prokorones mermerinin mavimtırak parıltısı, muhteşem kapı duvarının ve her türlü figürlü dekordan azade ve ornamentlerle süslenmesi yalnız geçitlerinin Korent usulünü andıran duvar kemerlerine inhisar ettirilmiş olan pylonlarının büyük satıhlı-linear tesiri, onu bugün seyredenleri de aynı şekilde teshir etmektedir. Profesör Fritz Krischen’in neşrettiği, Yaldızlı Kapı’nın rekonstrüksiyonunu gösteren reimler bu öeşhur abidenin mahiyeti hakkında insana bir fikir verebilir. (F. Krischen, Die Landmauer von Konstantinopel, 1938).

Yaldızlı Kapı’nın geçitlerinden ortada bulunanı, kemerinin üst kısmında, her iki tarafında vezinli lâtince kitabelerle bezenmişti. Bugün ise, ancak bu kitabelerin, çoktan beri kaybolmuş olan, yaldızlı bronz harflerinin yatağını teşkil eden yuvaları kalmıştır. Mamafi bu kitabelerin metinleri malûmdur. Bunlardan doğudaki, yani şehre müteveccih olan kitabe bizim nazarımızda hususî bir ehemmiyet taşıyor. Bunun metni şudur:
“HAEC LOCA THEUDOSIUS DECORAT POST FATA TYRANNI”
yani “Bu mahalli Theodosius Tyran’ın sukutundan sonra süsledi”.
“Tyran” kelimesiyle muahhar imparatorluk devrinde, devletin sarsılmış durumundan ve lejyonların bozulmasından istifade ederek kendilerini dış eyaletlerde imparator ilan ettiren ve devletin merkezi ve meşru imparatorlarla harbeden zorbalar kasdedilirdi. 383’de Britanya’da isyan edip oğlu Victor2u August unvaniyle kendisine müşterek hükümdar yapan ve harbi İtalya içlerine kadar sokmuş bulunan Tyran Maximus’u Theodosius I. Ancak 388’de mağlub etmeğe ve imhaya muvaffak olabilmişti. 390 yılında İstanbul Hipodrom’unda  dikilmiş olan Theodosius I. Obeliskinin kaidesinde zamanımıza intikal eden ve bu abidenin “her iki Tyran’ın imhasından sonra excinctis tyrannis” dikildiğinin bildiren kitâbe işte bu iki tyran üzerinde – Maximus ve Victor – kazanılan zafere mütealliktir.

Bunun aksine olarak Yaldızlı Kapı’nın şark cihetinde bulunan kitabe yalnız bir Tyran’dan bahsediyor. Bu farkı gözünden kaçırmış olan 17. Asrın büyük Fransız bizantinisti Du Cange Büyük Theodosius’u Yaldızlı Kapı’yı yaptıran şahıs olarak zikretmiştir: Bugüne kadar hâlâ bir çok tarafdar bulmuş olan bir atıf. Fakat, eğer Yaldızlı Kapı’yı inşa ettiren şahıs Theodosius I. Olsaydı, burada da, Dikilitaş’da olduğu gibi kitabede iki Tyran zikredecekti. Bundan ma’da Theodosius I. 395’de öldüğü cihetle, ona atfedilen Yaldızlı Kapı’nın o zamanlar mevcut olan Konstantin surunun dışında ve arazi üzerinde yalnız başına durduğu kabul edilmek icab eder ki, bu kule şeklinde yapılışları ancak bir duvarlar silsilesi ile bağlı bulunmasını gerektiren iki yan Pylon muvacehesinde pek anlaşılabilir bir husus değildir. Fakat böyle bir sur silsilesi burada ancak 413 yılından itibaren, yani Büyük Theodosius’un torunu Theodosius II suru şeklinde vücut bulmuştur.
Theodosius II. Un 15. Saltanat yılına, yani 423 senesine, İtalya’da Tyron Johannes Primicerius’un isyanı isabet eder. Theodosius II.’nin amcası olan Garbi Roma imparatoru Honorius’un Primicerius notariorum’u, Honorius’un ölümünden sonra Ravenna’da kendisini Garbi Roma imparatoru ilan ederek Theodosius II.’a kendisinin bu sıfatını veya harbi kabul etmek şıklarından birini seçmeyi teklif eden bir elçi heyeti göndermişti. Honorius’un meşru varisi ve Theodosius II.’nin genç yeteneği olan Valentinian III. Ve annesi Galla Placidia, Honorius’un vefatı sırasında bir middet için İstanbul’da bulunuyorlardı. Garbi Roma imparatorluğunda Theodosius hanedanının devamı Johannes Primicerius isyanı yüzünden tehlikeye düşmüş olup Theodosius II.’nin İtalya işine müdahale etmesi lâzım gelmekte idi. Hiç te küçümsenemeyecek gayretler sonunda, iki sene süren (423-425) bir harb neticesinde Johannes Primicerius Theodosius II.’nin kumandanları tarafından Ravenna’da edilerek müthiş işkencelerle Aquileja’da kafası kesildi.

İşte “fata” yani sukutunu mevcut kaynaklara göre Gibbon’un tasvir ettiği bu Johannes Primicerius Yaldızlı Kapı’da zikredilen Tyran’dır. Theodosius II. İstanbul’da zafer haberini alınca, o sırada Hipodromda yapılmakta olan yarışları durdurtmuş ve İncil’den bir ayet teganni ettiği halde kiliseye giderek günün mütebaki kısmını Allah’a şükür ibadeti ile geçirmişti. Valentinian III.’ün ve onun namına icrayı hükmeden annesi Galla Placidia’nın hakimiyetlerinin yeniden tesis edilişini, aslen İspanyalı olan Garbi Roma imparatolruğu saray şairi Merobaudes şu sözlerle kutlamıştır:
Cui natura dedit, Victoria reddidit orbem”. (Karş. The Cambridge Medieval History, C. I. S. 407,408.)

Bu sözler, Tyran Johannes Primicerius üzerinde kazanılan zafer sayesinde Theodosius hanedanının yeniden iş başına gelişinin o devrin muasırları için taşıdığı ehemmiyeti kâfi derecede vuzuhla göstermektedir. Bu zat, kara surunun inşası sırasına, 425’i hemen müteakip bir tarihe isabet eden Yaldızlı Kapı’nın kitabesindeki Tyran’dır. Bu vakıayı teyid etmek üzere, 1928’de İngilizlerin yaptığı bir kazıda , İstanbul’da evvelce gümüş işleyenlerin atelyelerini ihtiva ettiğinden sîmkeş hanı denilen ve Theodosius I.’in bir vakitler mevcut olan Forum’unun üzerinde inşa edilmiş olan bir hanın avlusunda Büyük Theodosius’un bir zafer takının bakiyelerinin bulunuşunu da zikretmek mümkündür. Burada, takriben üç metre derinlikte, henüz toprak içinde bulunan sekiz muazzam kaideden iki tanesi bulunmuştur ki, bunlardan her biri, 14 metreden daha fazla irtifaı haiz, mermerden, acaib ağaç gövdesi şeklinde, takı zaferin geçitlerinin kubbelerin tutan ve muazzam bir sütun taşımakta idiler. Büyük Theodosius’un İstanbul’da, biri Forumda, diğeri sur dışında tek başına duran, mutaddan büyük iki takı zafer inşa etmiş olması kabul edilemez. Yaldızlı Kapı, kara suru gibi Theodosius devrini bir abidesidir.

Yaldızlı Kapı’nın muhafaza ve takviyesi ile kara surunun bakiyelerinin korunması Türk anıtları koruma müessesesinin memleketin antik abideleri mevzuunda ele alınması icab eden en mühim vazifesidir.

Kaynak: Belleten, Cilt: XVI – Sayı: 62 – Yıl: 1952 Nisan, s. 261-267, Prof. Dr. Ph. SCHWEINFURTH