Osmanlıların İlk Devlet Teşkilâtı
Beylerbeyi ilk devirlerde Osmanlılarda bir tane olup bütün ordu işlerinden mes’uldü ve devlette hükümdardan sonra sözü geçen bu idi. Orhan’ın ordu kumandanı olan oğlu Süleyman Paşa beylerbeyi idi; onun ölümünden sonra bu vazife Lala Şahin Paşa’ya verilmişti; fakat bu sıralarda yani I. Murad devrinde vezir Cendereli Halil Hayraddin Paşa’nın ordu kumandanlığını da eline alması üzerine beylerbeyilerin ehemmiyetleri bir dereceye kadar azaldı ise de nüfuzları yine vardı; fütuhatın Rumeli’de genişlemesi üzerine hem Anadolu ve hem Rumeli’nin bir beylerbeyi ile idaresi mahzurlu görüldüğünden beylerbeyilik Rumeli ve Anadolu beylerbeyiliği olarak ikiye ayrıldı. Daha sonraki tarihlerde ise beylerbeyilerin hem adedi arttı ve hem de salahiyyetleri tahdit edildi; mamafih eyaletlerinin en yüksek askeri kumandanlığını muhafaza ettiler. Beylerbeyilerin iki tuğları ve has denilen dirlikleri yani maaşları vardı. Sefere hareketlerinde, eyalet denilen beylerbeyilik mıntakasında bütün sancak beylerile tımarlı sipahileri maiyetine alarak emir olunan yerde orduya iltihak ederlerdi. Fakat bu ilk devirlerde şehzadeler Anadolu’da sancak beyi olmaları dolayısiyle Anadolu beylerbeyisinin nüfuzu Rumeli beylerbeyi kadar değildi. Beylerbeyinin sancak beyleri üzerindeki nüfuzu umumi bir teftişten ibaretti. Sancak beyleri doğrudan doğruya merkezle muhabere ederlerdi. Fakat seferlerde Beylerbeğiler eyaletlerinin kumandanı idiler. Beylerbeği yalnız merkez sancağının idaresinden mesuldü.
Sancak beyleri, tertip sırasiyle beylerbeyilere tabi olup mıntakalarındaki serbest timar yerlerden başka idareleri altındaki sancakların hem idari ve hem askeri ve asayiş işlerinden mes’ul idiler. Serbest timarların teftişi serbest timar sahiplerine aitti. Bir tuğlu olan sancak beylerinin de maaş olarak hasları vardı. Bir harb vukuunda sancağı dahilindeki tımarlı sipahileri toplıyarak beylerbeyinin kumandası altında sefere giderdi. Subaşı denilen kazalardaki timarlıların başları da kazalarının inzibatiyle alâkadarlardı.
Osmanlıların idarelerindeki yerler aşağıdan yukarıya köy, kaza, sancak ve beylerbeyilik şeklinde idari, askeri, bir taksimata tabi tutulmuştu. Reaya denilen köyler halkı dirlik, vakıf, mülk reayası olarak başlıca üç sınıfa ayrılmıştı2. Reaya veya köylünün askeri olmıyan şer’i ve hukuki davalarına mahalli kadılar (Yargıç) bakarlardı. Köylerin birleşmesiyle teşekkül eden kazalarda kadılar, alay beyleri ve subaşılar vardı. Kazaların inzibatı, subaşılara ait olup yukarıda işaret ettiğimiz gibi şer’i ve hukuki muameleler kadılar tarafından görülürdü.
Osmanlılar fethettikleri memleketlerde, tıpkı büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları ve kendilerinden evvel teşekkül etmiş olan Anadolu beylikleri gibi toprağı taksim ve idare etmişlerdir. İslamiyette arazi, harâci, öşri ve emîrî olarak üç kısım olup Osmanlılar, Anadolu beyliklerinden aldıkları yerleri eski şekilleriyle aynen kabul edip Rumeli’de elde ettikleri yerlerin hepsini emiri yani devlete ait arazi olarak tapulamışlar ve yalnız buradaki kilise ve manastırlara aid dini vakıfları tanımışlardır.
Dipnotlar:
1 Tuğ, Türkçedir. Osmanlılarda bir araya toplanmış olan at kuyruklarının tepesi toparlak veya hilal şeklinde olan bir sırığın ucuna takılmasile tuğ vücude gelirdi. Kıllar kırmızıya boyanırdı; tepesinde beyaz ve siyah kılların karışmasile ince bir başlık vardı. Vezirlerin üç, beylerbeyilerin iki ve sancak beylerinin bir tuğu vardı.
2 İlk devirlerde islâm, hıristiyan bütün köyler halkına kanunnamelerde reaya denilip bu tabir sonradan bütün gayr-i müslimler hakkında kullanılmıştır.
3 Teşkilat-ı Esasiye kanunundaki (Anayasa) tadilat üzerine vilayetlere il, kazalara ilçe ve nahiyelere de bucak adı verilmiştir.
4 Mutlakiyetle idare olunan memleketlerde toprak ve reaya, emir’in yani hükümdarın addedilmiş olup hundan dolayı şimdiki tabirle devlete ait yerlere arazi-i emiriyye denilmiştir.
Kaynak: OSMANLI TARİHİ I. Cilt (Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan İstanbul’un Fethine Kadar), İ. Hakkı UZUNÇARŞILI, ss 501-506