Şehzade Mustafa’nın Ölümünde Medhali Olan Vezir-i Azam Rüstem Paşa …

ŞEHZADE MUSTAFA’NIN ÖLÜMÜNDE MEDHALİ OLAN VEZİR-İ ÂZAM RÜSTEM PAŞA’NIN İKİNCİ SADARETİNDE YENİÇERİLERİN AGALARINDAN ŞİKAYETİ HAVİ KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN İLE RÜSTEM PAŞA’YA PEK AGIR MEKTUPLARI
Ord. Prof. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI
Bir Mukaddime
Gazi Hünkar Sultan I. Murad zamanında Çandarlı Kara Halil Hayreddin Efendi’nin tavsiyesi ve fiilen işi ele alması sebebiyle harplerde ve akınlarda esir edilen Hıristiyan çocuklarının yetiştirilmesiyle teşkil edilen acemi ve yeniçeri ocakları vazedilen devşirme kanunu ile gelişmiş, disiplinli muntazam bir yaya ocağı haline gelmişti.
Yeni kurulmakta olan Osmanlı devletinin maaşlı merkez kuvvetini teşkil eden yeniçeriler hizmetleri cihetiyle devletin diğer kuvvetlerinden daha imtiyazlı idiler. Murad Hüdavendigar kurduğu yeniçeri ocağını sıkı bir nizama bağlamış ve bu nizama aykırı küçük bir harekete bile müsamaha etmemişti. Sultan II. Mehmed’in 1451 de hükümdar olduğu tarihe kadar yeniçeri ocağı tam bir itaatle hareket ve hizmet etmişti.
Fatih Sultan Mehmed’in ilk seferi olan Karaman seferinden dönüşünde yeniçeriler yolda iki sıra olup aralarından geçen padişaha “ilk seferinizdir” diye bahşiş istemeleri üzerine nizama aykırı olan bu küstahlığa canı sıkılan genç hükümdar, bunlara bir miktar bahşiş vermekle beraber yeniçeri ağasını derhal azl ile yayabaşıları yani bölük kumandanlarını, yüz deynek vurdurduktan sonra ocaktan kovmuştur1.
Osmanlı tarihlerinde görüldüğü üzere II. Bayezid ve oğlu Sultan Selim’in cülûsları esnasında bunlar tarafından adamları vasıtasiyle elde edilen yeniçerilerin nizamsız hareketleri ve edepsizlikleri malum olduğundan bundan sonra muhtelif sebeplerle bu şımarıklıklar artarak devam etmiştir.
* * *
Kanuni Sultan Süleyman 1520 ‘de hükümdar olduğu tarihten itibaren doğu ve batı seferlerinde ordusunun başında seferler yapması sebebiyle ordularının üzerinde büyük bir otoriteye sahipti. Bazan gerek rahatsızlığı ve gerek siyasi durum neticesi bizzat gidemediği seferlere vezir-i azamı veya başka bir veziri serdar etmekte idi. Hükümdarlığının otuz dördüncü senesinde yaşı altmışı bulmuş ve vücutça epi yıprandığı için kendisi sefere çıkmayarak İran üzerine vezir-i azam Rüstem Paşa’yı kapıkulu ocaklariyle memur etmiş, kendisi Erdel (Transilvanya) meselesinden dolayı oraya da ikinci vezir Kara Ahmed Paşa’yı yollamıştı (1553) 2.
Bu 960 H. (1553 M.) tarihinde Sultan Süleyman’ın yaşamakta olan  büyüğü Amasya valisi Mustafa olmak üzere, Selim, Bayezid, Cihangir adlarında dört oğlu vardı. Bunlardan Mustafa, Sultan Süleyman’ın Manisa sancağında bulunduğu sırada 1515’de doğmuştu, Yaşı otuz sekiz olup diğer oğullarından Selim otuz, Bayezid yirmi sekiz ve Cihangir yirmi üç yaşlarında idiler. Büyük şehzade Mustafa şeklen büyük babası Yavuz Sultan Selim’e benzermiş; iyi tahsil görmüş, yeniçeriler tarafından sevilmiş, babasının yaşının ilerlemesi ve rahatsızlığı sebebiyle saltanata hırslı bir şehzade olmuştu.
Padişahın yaşı ilerledikçe Fatih Sultan Mehmed’in tedvin ettirdiği kanun üzere şehzadelerde de hayat kaygusu artıyordu. Elde bir veraset kanunu olmaması, saltanata geçen evladın kardeşlerini öldürmesinin kanun olması buna başlıca sebep oluyordu.
Sultan Süleyman’ın sevgili hasekisi yani zevcesi Hürrem Sultan, diğerlerinden daha çok sevdiği oğlu Bayezid’in, babasından sonra hükümdar olmasını istiyordu, bunun için anası ayrı olan büyük şehzade Mustafa’nın ortadan kalkması lazımdı. Bu hususta damadı vezir-i azam Rüstem Paşa ile zevcesi Mihrimah Sultan da çalışıyorlardı. Bir vesikaya göre Rüstem Paşa, şehzade Mustafa’nın imzasını taklit ederek onun İran Şahı Tahmasb ile mükatebesine ve dostluğa dair mektuplar uydurmuş ve cevaplarım almış imiş3.
Hürrem Sultan ile Rüstem Paşa’nın kendi aleyhinde çalıştıklarını haber alan şehzade Mustafa da kendisine taraftar arayarak bazı valilere mektuplar yollamıştı4. Sonraki olaylara göre yeniçerleri de elde etmişti. Bu sırada şehzadelerin sancakları değiştirilmiş, Manisa sancakbeyi Mustafa Amasya’ya, Selim Manisa’ya ve Bayezid de İstanbul’a yakın olarak Kütahya’ya tayin edilmişlerdi.
* * *
Daha evvel işaret ettiğimiz gibi vezir-i azam Rüstem Paşa 1553’de kapıkulu ocaklariyle İran seferine çıkmış, Konya Aksaray’ına gelmiş, burada yeniçerilerin padişahı Dimetoka’da oturtup Amasya valisi şehzade Mustafa’yı hükümdar ilan edeceklerini casusları vasıtasiyle haber aldığından oradan ileri gitmiyerek durumu acele olarak padişaha arzetmek üzere, sipahiler ağası Şemsi Ağa ile Çavuşbaşıyı İstanbul’a yollayarak padişahın, bizzat askerin başında sefere çıkmasının muvafık olacağını arz eylemiştir.
Bunun üzerine Sultan Süleyman ocakları geri döndürüp İstanbul’a getirterek bizzat sefere çıkmak suretiyle kendisinin, ordusunun başında sefere gidecek kudret ve kuvvette olduğunu göstermiştir. Padişah Karaman Ereğli’sine geldiği zaman Amasya valisi şehzade Mustafa babasının elini öpmek üzere otağ-ı hümayuna gelmiş ise de evvelden alınan tertibat üzerine orada padişahı görememiş ve feci bir boğuşmadan sonra boğulmak suretiyle öldürülmüştür5.
Şehzade Mustafa’nın bu suretle ölümü yeniçeriler arasında galeyanı mucip olarak Mustafa’yı hükümdar yapmak ümitlerini söndürmüş, başlarındaki Gazi Padişah’a karşı ses çıkaramamışlar, padişah onları teskin için bu işte rolü olan Rüstem Paşa’yı azlederek yerine ikinci vezir Kara Ahmed Paşa’yı vezir-i azam yapmıştır.
Sultan Süleyman kendisine küskün olan ocaklı ile İran’a taarruz etmeden evvel Diyarbekir’de izn-i am emriyle ocak ağalariyle görüşmüş, onlardan sadakat teminatını aldıktan sonra muharebeye girişmiştir.
Rüstem Paşa, azlinden iki sene sonra Hürrem Sultan’la kızı Mihrimah Sultan’ın, Rüstem Paşa’yı tekrar sadarete getirmek için Kara Ahmed Paşa aleyhine ihtiyar padişahı tahrik ile idamına sebep olmuşlar ve tasavvurları gibi Rüstem Paşa’yı tekrar vezir-i azam tayin ettirmişlerdir (1555). Rüstem Paşa bu ikinci sadaretinde yeniçeri ocağını sıkı bir nizama bağlamak ve sindirmek için oraya bir müddet sonra kendisine damat yapacağı6 ve henüz pek genç olan ve yeniçerilerin tabiri üzere “ağzı henüz domuz eti kokan” bir macarı (Ahmed Ağayı) tayin ettirmek suretiyle ocaklıyı iyice sıkmıştır.
* * *
Yeniçerilerin padişah’a ve vezir-i azam Rüstem Paşa ile ikinci vezir Semiz Ali Paşa’ya olan mektupları Rüstem’in bu ikinci sadareti zamanında olup takribi olarak tarihi 965 H. (1558 M.) veya az sonradır. Yeniçerilerin, ağaları aleyhindeki şikayetlerine ve tehditlerine rağmen ağaları, 968 H. (1561 M.)’de Rüstem Paşa’nın ölümünü müteakip Beylerbeyiliğe (iki tuğlu paşalığa) nakledilmek yani terfi etmek suretiyle değişmiştir.
Suretlerini aynen makaleye koyup fotokopilerini de ilave ettiğim bu mektuplardan padişah’a takdim edilen hakareti havi mektup ağır olup bunda ocaklının şehzade Mustafa’ya taraftar oldukları açıkça görülmektedir. O tarihlere kadar yeniçeriler dileklerini ağaları veya vezirler vasıtasiyle padişah’a arz ederlerken hiddet ve gayızlarından dolayı bizzat padişah’a hitap etmek suretiyle ariza takdim etmişlerdir. Bu mektuplardan istidlal edildiğine göre evvelce bilvasıta şikayetlerini yapmışlar ve müessir olmayınca mektup takdimiyle tehdide kalkışmışlardır.
Yeniçerilerin mektuplarının esası ağalarından şikayetleridir. Mektuplarında yeniçeri ocağının kuruluşundan itibaren şimdiki ağaları gibi zalim bir ağanın gelmediği ve bu ağanın tecrübeli bölük başıları birer bahane ile Erzurum’a kalelere gönderdiğini, gidenlerin bir kısmının İran’a kaçarak orada tüfek adedinin arttığını, babası Sultan Selim’in kul ahvaliyle bizzat meşgul olduğunu, halbuki şimdi padişah’ın bir alay zalime itimat ederek kendilerinin şikayetlerini dinlemediğini, henüz ağzında domuz eti kokan macarı (yani ağalarını) başlarına getirdiğinden 7 saymakla bitmiyecek bu hallerden dolayı bıçağın kemiğe dayandığını bu sebepten şerrinden kurtulmak için fesat çıkarıp kan döküleceğini ve bu hale de kendisinin (padişah’ın) sebep olacağını arz ettikten sonra :
Sözün doğrusunu söyleriz, senden dahi oğullarından dahi ve paşalarından dahi bizar olduk; bir fesad ederiz ki Mustafa Ağa zamanında 8 olan fesad bunun zerresi ola nolaydı; Sultan Mustafa ölmekten biz kırılaydık. Senden sonra bu oğulların dahi senin yerine gelip anların zamanında bir acemi gavurdan gelmiş huyu, suyu bilinmez oğlan gelip ağa olup bize nahak böyle eza ve ceza ede, hor ve hakir olavuz.”
Dedikten sonra ahır ömründe Allah’tan korkup bu haramzadenin, Üzerlerinden kaldırılmasını ve söyleyeceklerini söyleyip Rüstem Paşa ile Ali Paşa’ya da mektup yazdıklarını beyan etmişler ve sonra :
Ne devletsüz başımız var imiş ki Sultan Mustafa gidip biz kalmak” deyip ve “Sultan Mustafa sağ olsa idi, iş başka türlü olurdu.” mütalaasında bulunmuşlar ve sonunda bu macar gavurunu tepelemek işten bile değilse de padişah’ın şeref ve haysiyetinin muhafazası için keyfiyeti arz eylediklerini ve sofu diye itimad ettiği ağanın yalıda kaç meyhane ihdas ettiğini teftiş ettirmesini de şikayetlerine ilave eylemişlerdir.
Yeniçerilerin Rüstem Paşa’ya gönderdikleri mektup “Rüstem Paşa Hazretlerinin hak-pa-yi şeriflerine yeniçeri kullarının arz-ı hali” diye başlamaktadır. Bunda kendisinin:
Evvelki padişah vekilleri gibi kul ahvaliyle meşgul olmayıp kendisine müracaatlarında “ben bilmem ağanız bilür” diye başından savdığını, halbuki ağalarının zulmünden bunaldıklarını, hallerinden padişahı haberdar etmediğini, damat yapmak istediği ağanın zulmüne dayanamıyarak bir fesad çıkaracaklarını, kabahatli yeniçerileri, evvelce Rumeli’ye gönderirlerken bu ağa, Erzurum’a yollayıp oradan kaçanların tüfenkleriyle kızılbaş kuvvetlerini arttırdıklarını ve yeniçeriler koyun sürüsüne benzer taife olup birine olan cümlesine olduğunu beyan ile mektuplarını örtbas etmemesini, çünkü padişah’a da takdim eylediklerini beyan etmişlerdir.
Yeniçerilerin bu mektubu Rüstem Paşa’nın ikinci defa sadrazam olmasından sonra yani 962 H. (1555 M.) tarihini müteakip verilmiştir. Şimdi bu mektupları aynen naklediyorum. Padişah’a takdim edilen aynı ibareli, aynı numarada birbirinin benzeri üç mektup vardır.
Padişah’a olan mektupların hükümdarın eline geçmemesi ihtimaline binaen kendilerine taraftar olanlardan üç vasıta ile takdim edildiği anlaşılıyor; her üçü de padişah’ın eline değerek zayi olmamıştır. Mektupların yazılış tarzı resmi üsluptan ayrı olarak sade ve bugün de pek iyi anlaşılacak kadar selis olup XVI. asır ortalarındaki ifade ve tahrir tarzımızı göstermesi itibariyle de mühimdir.
Yeniçerilerin Arizalarının Sureti9
Devletlû hünkarın ayağı toprağına yeniçeri kullarının arzıhali budur ki …
Haliya ağamız olan kimesnenin elinden aciz ve fermande (fürûmânde) kaldık. Al-i Osman peyda olalu ve yeniçeri, yeniçeri olalu böyle zalim, böyle haramzade müfsid, suret uğrusu şeytan sofusu azyemez ağa ne gelmiştir ve ne gelecektir; bunun zamanında yeniçeri olmaktan gavur olmak yeğdir.
Devletlu Padişah! sen bunu adam sanursın; bu adam değildir; bu şeytan aleyhüllane kendusidir. Hayf yazdık, senin buna ittüğin itikada. Haşa ve kella bu, senin terbiyende büyümüş ola. Yazuk değil midir? Ne hak bilür ne şeriat bilür bir zalim müfsiddir kanden geldi? Evvela her kim bunu ortaya getürüb ağa olmasına sebep olduysa Tanrı rahmetinden mahrum ola. Gün olur mu ki seni mazlemeye koymıya. Bigünah bunca kişinin dirliğine mani olup ve nice kimesnenin dahi katline sebep olur; ahırette bunun cevabı senden mi talep olunur, yoksa kendusinden mi? Niçin görmezsin, Padişah-ı alem-penahsın, hak katında ne cevap vereceksin? Kendu sikarı (şikarı) kande bir oğlan var ise ileru çeküb yaban oğlanlarına yayabaşılık ve bölük başılık virüb, kande bir ihtiyar var ise bir bahane ile ya Erzurum hisarına veya dizdarlığına çıkarur oldu; atan ve deden zamanında yeniçeri kullarının bir günahı oldukta Rumelinden gayrı yere çıkarmazlardı; bu ağanın zamanında Erzurum’a gider oldu, kızılbaşa gitmesi kolay olsun. Teftiş eylen, görürsiz. Bu ağa zamanında ulûfesi kesilen yeniçerilerin kaçı kızılbaşa çıkıp gitmiştir. Elhamdülillah İslam Padişahısın, her ne yire ki kasd etsen elün yeter. Bu mel’un, ağa olmazdan evvel kızılbaş ne miktar tüfenklüye kadir idi, şimdi ne kadar tüfenklisi vardır kutlu olsun. Sancak beylerinde şimdüye değin……….. pek yok idi. Bu ağa zamanında gidilere dahi sancak verilür oldu; kuyumcu Kasım ki kendüye üskufler ve kemerler işlemekle. Bunca kullarun var ki kimi atan ve deden kuludur. Ol zamandan beru taş yasdanub toprak döşenüb hizmette dururlar, anlara ancak müyesser olmaz, kuyumcu Kasım gibi kızı sohbette gidilikle meşhur iken ana sancak alıverirsin. Gafilsin. Bu mel’unun kangi fesadını ve kangi kabahatini idelüm, feemma ol hacetimiz değildir, ancak canumuz acıdığından söylerüz. Bizim günahımız nedir ki bu macar kafiri ki dün gavurdan gelmiş, henüz tomuz eti ağzında koka duruyor ıo, bize havale idesin. Nahak ırzımızı ve namusumuzu paymal edip türlü türlü hakaretler itler, eğer günahımız var ise kendu elinle bizi öldür, bir uğurdan kurtulalum.
Adil Padişah oğlusun. Atan kimesneye itimad etmezdi, kulun ahvalini kendi görürdü. Sen bir alay zalime itimad edüb irha-i inan etmişsin, anların ise eksükleri değildir, her kangisine vamp halimizi ağlasavuz “ben bilmezim ol ağanuzdur, ol bilür” deyu cevap ederler. Ya biz halimizi kime ağlayalum, elhasıl sabır ve takat kalmadı. Bıçak söküğe erdi, gayetle canumuz acıduğundan sana arzıhal-ı itdük. Ya bu zalimi bizden gider bizi bunun şerrinden halas eyle yahut bir külli fesad ederiz, nice can telef olup nice Müslümanın rızkı zayi ola, ırz ve namusa halel geldüğinden gayrı hak katında dahi mes’ul olursun, vebali boynuna. Elhasıl sözün doğrusunu söylerüz. Senden dahi ve oğullarından dahi ve paşalarundan dahi bizar olduk. Bir fesad iderüz ki Mustafa Ağa zamanında olan fesad bunun zerresi ola nolaydı. Sultan Mustafa ölmekten biz kırılaydık. Senden sonra bu oğulların dahi senin yirüne gelüb anların zamanında böyle bir acemi gavurdan gelmiş hudu sütlü bilmez oğlan gelib ağa olub bize nahak böyle eza ve ceza idib hor ve hakir olsavuz gerek. Hem ahır ömründür 11, Allah’ tan kork, bizim halimizi gör. Adam kıtluğı değildir, bu haramzadeyi üzerimizden gider, şerrin def eyle ve illa olacağını biz dedik, sonra günah bizden değildir ve bu hususta bir mufassal kağıt dahi Rüstem Paşa’ya ve Ali Paşa’ya12 atub dururuz, anları göresiz. Vay bize ne devletsüz başımız var imiş ki Sultan Mustafa gidüb biz kalmak. Bari ol sağ imişse, iş bir türlü dahi olurdu. Evvela bu bizüm çekdüğimiz nedir? Buna kim katlanur. Her gece odaya geldüğimizce koyun bıçağa gider gibi ardumuza bakup dururuz ki bu gece kimin beratı gelür deyu. Gel Devletlu Padişah nola Padişah oldun ise hele bu kulların halin dahi insaf eyliye. Böyle bir zalimi havale eyleyip hor ve hakir ettirmek olmaz. Bu miskinlerin içinde nice emekdarlarun vardır, bize dahi hayf değil midir? Sen esirgemezsen ya bizi kim esirgesün. İleru zaman yeniçerileri gibi şarabta, avratta ve oğlanda değilüz, kavga ve galebede değilüz, beş vakit namazımızda ve hayır duanızdayüz, belki fesad ve şenaat eden yine bir kaç dinar vermekle eyü olur; biz mücrim ve günahkar oluruz. Vallahilazim adımız yeniçeridir. Şare (şehre) pazara çıkamazız. Bu ağanın zamanında şöyle hor ve hakir olduk ki şartla ve pazarda at oğlanı bizi döğer oldu, korkumuzdan kimesneye söyleyemez olduk. Allah’tan reva mıdır? Geçende kenduye bir kağıt yazub atduk, bulayki insafa gele deyu. Ezayı ve cefayı dahi ziyade etmeğe başladı, meğer senin rızan var ola ki böyle itler. Eğer senin dahi rızan var ise malum oldu ki açıkla (açıkca) bu taife bir fesad ettikleri ister imişsin? Bunu dahi fehmetmez misin ki bunun körlüğüne şehre od atalar, son nedamet faide etmez mi? Bu ezaya biz mütehammil olmayub bu macar gavurun çoktan hakaretle depeler idük, lakin senin ırzını sakınıb yolundan sana arz itdük, eğer giderdik kavgayı def itdük hoş ve illa olan fesadın ve fitnenin vebali boynuna olur bilmiş olasın. Dahi durub bakmak olmaz, vallah vallahi fesad ideriz onat âgâh ve haberdar olasın.  Sayirlerde şaraba yasağ idersin, sofu deyû itimad ettiğün ağa yalıda kaç meyhane ihdas etmiştir teftiş eylen göresiz.
Yeniçerilerin Rüstem. Paşa’ya Mektubu13
Rüstem Paşa Hazretlerinin hak-pa-yi şeriflerine yeniçeri kullarının arzı budur ki Padişah canibinden sizin yirünüze Padişah vekili olanlar her biri kendü zamanında Padişah kullarının hal ve ahvallerin yoklayıp her kişinin halini Padişah Hazretlerine arz ederlerdi. Şimdi sen vekil oldunsa kendü hevanda olub bizüm halimizi bilüb dahi tegafül idüb bizüm halimizi Padişaha arz etmiyesin. Her kangi zulme uğrayıp halini sana arz etmeğe geldikte “ağa olan bilür ben bilmezim” deyu Sava suyun açdırırsın 14, Padişah ise İslam Padişahıdır. Dört duvar arasında kimesnenin halinden haberdar değildir, “vezirlerim” vardır; ve her kişinin ağası vardır, her kişinin uğrusun onlar bilür deyû bir alay zalime itimad etmiştir. Kimesnenin halini bilmez ve bilmek dahi eksüğü değildir. Bundan murad nedir? Bize eza ve cefa etmekten muradınız bu mudur ki canımız acığuyle bu köpeği öldürdüb bir küllî fesad olub senin ırzın paymal olub evin ve barkum yağma olub ve nice kimesnenin malı ve rızkı telef ola. Yarın ahırette ne cevap verirsin. Bu zalimin bize itdüği eza ve cezayı bilürsün niçin Padişah’a doğrusun dimezsin? Yoksa hatırın sakınursın, güveğü idinmek istersin. Evvela ya Padişah’a vukuu üzere arz eyle ve yahut dahi çaremüz kalmadı, bir külli fesat etmek mukarrerdir, bilmiş olasın. Sonra bilmedüm dimek fayda etmez. Padişah’a dahi arz verilmek mukarrerdir. Elhasıl dirlik değil canımızdan bizar olmuş hilesiz. Doğrusu çok zamandır ki yeniçeri ummuyup dahi bir vezirin kapısına evvelki gibi ciğer asmaz oldular. Anınçün yeniçeri böyle hor ve hakir olmuş, ama inşallah bir kaç günden sonra görürsün ne fesad olur.
Bu ağanın cümle kabahatinden biri budur ki bu ocağa itdüği zararından gayrı din-i İslama dahi zararı budur ki evvel zamanda yeniçerinin bir cerime ile hisara çıkmalu olsa Rumeli’ ne çıkarurlardı; şimdi bu ağa Erzurum’a gönderir oldu. Bu makule Erzurum’a hisara çıkanlardan kaçı tüfenğiyle çıkıp kızılbaşa gitmekle şimdi kızılbaşın ne miktar yeniçeriye malik olmuştur, tetebbu itdüresiz. Divan (Ağa Divanı) bir yoldaşın ulUfesi kat’ olmaya veyahut hisara atılmaya. Biz had bir koyun sürüsüne benzer tayfayuz, birimize ne olursa cümlemüzedir. Bunca yoldaşlara nahak hakaret olmuştur. Bugün onlara ise yarın bize. Elhasıl bilmiş olasın cümlemiz ölüm eri olmuşuz. Bu kağıdı ört-bastır dime, Padişah Hazretlerine dahi kağıt atub bildirüb dururuz. Senden kağıdı isteyecektir bilmiş olasız.
Biçaregân
Piyadegân
Dipnotlar:
1 Tarih-i Eba’l-Feth, s. 35.
2 Erdel kıraliçesi Elizabet, kendisine Macar kıralı Ferdinand tarafından çeyizi mukabili verilen para ve oğlu Zigismund’a dukalık ve damatlık vadiyle, kıraliçe memleketini Macar kıralına terk etmiş. Bu hali haber alan Osmanlı hükümeti bunu tanımıyarak şiddetle mukabeleye karar vermiş ve bu suretle durum nazikleşmişti.
3 Vezir-i azam Rüstem Paşa’nın şehzade Mustafa’nın mührünü taklit ederek Şah Tahmasb’a muhabbetname yazıp ittifak teklifini havi mektup Vastan Bey’i Zeynel Bey vasıtasiyle olmuştur (Topkapı Sarayı Arşivi, nr. 5103). Bu hususta vesikada tafsilat vardır.
4 Şehzade Mustafa’nın Bağdat Beylerbeyisi ile Diyarbekir Beylerbeyisi Ayas Paşa’ya mektupları (Münşeat Mecmuası, Veliyyüddin Efendi Kitapları, nr. 2735).
5 Şehzade Mustafa da saltanat hırsı olup müsait bir fırsat beklediğini, padişah hastalığında maksadını fiile koyacağını, Rüstem Paşa ve diğer bazı kimselere düşman olduğunu bir reml mütehassısı Rüstem Paşa’nın sadaretten azlinden sonra padişah’a arz eylemiştir. Yeniçerilerin, padişah’a olan arizalarından anlaşılacağı üzere, ocaklının Mustafa’ya karşı bağlılıkları görülmektedir. Eğer Sultan Süleyman bizzat sefere çıkmayarak Rüstem Paşa askerin başında bulunmuş olsa idi, bir saltanat tebeddülü olması pek muhtemeldi.
6 Rüstem Paşa’nın Mihrimah Sultan’dan doğmuş olan Ayşe Hanım Sultan ile bu Semiz Ahmed Ağa evlenmişlerdir. Ahmed Ağa, sonra beylerbeyi, vezir ve nihayet Sokullu Mehmed Paşa’nın vefatında ikinci vezir iken 987 H. (1579 M.)’de vezir-i azam olmuştur.
7 Yeniçeriler, ağalarının Macar asıllı olduğunu söylüyorlar. Bizim tarihlerde Arnavud olduğu kayıtlıdır. Yeniçerilerin mektupları Rüstem Paşa’nın ikinci sadareti zamanında takdim edilmiş ve ağanın da bir müddet sonra ocaklının yazdıkları gibi Rüstem Paşa’ya damat olduğu da malum olduğuna göre ağanın adının Ahmed olduğu anlaşılıyor . Yeniçeriler belki yanılarak Macar demişler veyahut da Macar olup tarihler yanlışlıkla Arnavud göstermişlerdir. Bu cihetler meçhuldür. Dikkat edilecek nokta mektupta şikayet edilen ağanın damat olacağı kaydıdır; filhakika o ağa da damad olarak Ayşe Hanım Sultan’ı almış olmasıdır ve adı da Ahmed’tir.
8 Bu Mustafa Ağa’nın, II.. Bayezid’in İstanbul’a gelip cülusuna kadar yeniçeriler tarafından yapılan yağmalarda yeniçeri ağası bulunduğu görülüyor. Yavuz’un cülûsu esnasında 918 senesinde de diğer bir Mustafa Ağa yeniçeri ağası idi.
9 Topkapı Sarayı Arşivi, nr. 5856.
10 Bu ağanın, henüz genç olup yeniçerileri sıkı bir disipline sokmak üzere Rüstem Paşa’nın ikince sadaretinde tayin edilmiş olduğu anlaşılıyor.
11 Bu tarihlerde Sultan Süleyman takriben altmış beş yaşında idi.
12 Rüstem Paşa’nın 968 H. (1561 M.) ‘de ölümünden sonra vezir-i azam olan ve yeniçerilerin mektuplarındaki tarihte ikinci vezir bulunan Semiz Ali Paşa.
13 Topkapı Sarayı Arşivi, nr. 5856 ve 6340.
14 Sava nehri Hırvatistan’dan geçtiğinden vezir-i Azamın Hırvatlığına işaret veya darbı mesel olmak gerek.

Kaynak: Belleten, Cilt: XXXI – Sayı: 122 – Yıl: 1967 Nisan, İ. Hakkı UZUNÇARŞILI