Mimar Koca Sinan’ın Türk Mimarisine Getirdiği Bazı Yenilikler

Yılmaz ÖNGE

XVI. yüzyıldan itibaren Türk su mimarisinde, özellikle Mimar Koca Sinan ve onun talebeleri tarafından yapılmış eserlerde bazı yenilikler dikkati çeker. Gerek biçim, gerek detay bakımından bu yenilikler, mahdut bir çevre ve zaman içinde meydana çıkmış olmalarına rağmen, Sinan ekolünün tesiri ve sonraki devirlerin üslup özellikleri ile XIX. yüzyılının başlarına kadar tekrarlanmışlardır. Koca Sinan’ın diğer eserleri gibi, Türk su mimarisine kazandırdığı örnekler de, fonksiyonlarının gerektirdiği en uygun ölçüler içinde, oldukça sade mimari biçimler ve pratik detaylarla ve kudretli bir mühendislik anlayışı ile gerçekleştirilmişlerdir. Ancak, Sinan’a has yeni buluşların çoğu, zamanla orijinalitelerini kaybetmiş ve bilhassa sonradan yapılan onarımlar sırasında biçim ve detayları, hatta fonksiyonları bile değiştirilmiştir.

Klasik devir Osmanlı su mimarisi üzerinde şimdiye kadar tarafımızdan yapılmış ve yapılmakta olan araştırmalar, henüz tamamlanmamıştır. Fakat, kanaatimizce, kati neticelere ulaşılmamış dahi olsa bu konu, pek çok ilim adamının, bilhassa klasik devir Osmanlı mimarisi ve Koca Sinan hakkında çalışanların dikkatlerini çekebilecek bir öneme haizdir. Bu amaçla, araştırmalarımızı mümkün mertebe özetlenmiş bir ön tebliğ halinde huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz.

Mimar Koca Sinan da kendinden önceki mimarlar gibi, yüzyılların gelenekleştirdiği bazı su tesisleri için alışılagelmiş biçim ve detayları tekrarlamıştır.  Ancak bunlarda, fonksiyona uygun sadeliğin, ağırbaşlılığın yanısıra, Koca Sinan’a has bazı nispetlerin tatbikinden meydana gelen, değişik bir estetik anlayışın arlığı hissedilir. Mesela Koca Sinan XIII-XV.  yüzyıllara ait cami,  medrese,  tekke gibi yapıların kapalı iç avlularında yer alan şadırvanlarını Edirne Selimiye Camii’ndeki müezzin mahfeli altında; eski cami portallerinin iki yanında tesis edilen sebilleri, yine Edirne Selimiye Camii’nin harimine açılan cümle kapısında kullanılmıştır. Keza XIII. Yüzyıldan beri han veya kervansarayların iç avlularında görülen, şadırvanlı köşk mescidlerin bir örneğini de, Koca Sinan Edirne’deki Rüstem Paşa Kervansarayı’nda vermiştir. Yine, eski camilerde sık sık rastlanan ve sebil usulü taşıma su ile dol­ durulmak suretiyle çalışan, musluklu tekne biçimindeki abdest şadırvanlarının bir örneği Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nin avlusunda karşımıza çıkmaktadır.

Çok sayıda ve değişik cinste eserler inşa etmiş olan Koca Sinan’ın bilhassa salâtîn camilerinde farklı mekân tertiplerinin yanısıra, bu camilerdeki su tesislerinde de değişik biçimde ve detaylar uyguladığını görüyoruz.  Bunları şöyle gruplandırmak mümkündür:

I) Zembil şadırvan adı da verilen 2 bir sıra halindeki abdest muslukları: Koca Mimar ilk defa 1557 tarihli İstanbul Süleymaniye Camii’nde tatbik ettiği bu tesis, caminin yan cephelerinde, geniş saçaklarla korunmuş, revaklı, fevkani maksurelerin altında ve mabedin inşa edildiği yüksek platform hizasında eşit aralıklarla yerleştirilmiş bir sıra musluktan ibarettir 3 (Res. 1) . Süleymaniye Camii’nde bu musluklar, kenarları profilli dikdörtgen panolardan ibaret birer ayna içine alınmış olup bu panoların alt tarafında ayak dayamak için birer çıkma yapılmış ve çerçeve profili hunların etrafında döndürülmüştür (Şek. 1). Her musluğun karşısına dikdörtgen prizma biçiminde taştan bir oturak taşı konulmuştur. Musluklar ile oturak taşları arasında, duvar boyunca üstü açık bir su toplama kanalı uzanmaktadır. Musluklu panolar arsında kalan duvar yüzleri de yine şakuli olarak tertiplenmiş fakat daha ensiz ve değişik profilli çerçeveleri bulunan, sağır panolarla süslenmiştir. Her musluklu aynanın sağ üst köşesinde,  abdest almak için gerektiğinde çıkartılabilen giyim eşyasının asılmasına mahsus, ucu topuzlu bir madeni askı mevcuttur. Bu muslukların suyu, iç avluda daha sonra bahsedeceğimiz su tesisinden çıkarak,  zemin altından cümle kapısını geçip kubbe merkezi hizasına kadar gelen ve orada iki kola ayrılarak yan cephe duvarlarının gerisinde ve duvarlar boyunca uzanan su kanallarından temin edilmektedir. Benzeri abdest muslukları, Koca Sina’nın 1575 tarihli Edirne Selimiye Camii’nde de görülmektedir (Res. 2). Ancak burada yine profilli çerçevelerle sınırlandırılmış ayna taşları, daha farklı ölçüde olup mermer kaplamadır. Ayna taşlarının çerçeve profilleri ayak dayamak için müsait genişlikte olduğundan, Koca Sinan burada ayrıca bir mesnet düşünmemiştir. Bu tip abdest muslukları daha sonraları Koca Sinan’ın talebeleri tarafından inşa edilen bazı salatın camilerinde değişik ölçü ve biçimlerle tekrarlanmıştır.  1593- 1663 tarihli Eminönü Yeni Valide, 1617 tarihli Sultan Ahmed (Res. 3), 1755 tarihli Nur-u Osmaniye, 1771 tarihli Yeni  Fatih  (Res.  4),  1805 tarihli Üsküdar Selimiye Camileri gibi.

II) Kenarları kafesli ve suluklu abdest şadırvanları: Osmanlı su mimarisinde abdest şadırvanları, 1471 tarihli İstanbul Eski Fatih Camii’nin şadırvanı ile klasik karakterini kazanmış sayılır. Bu şadırvan, bir kaide üstünde yükseltilmiş, fıskiyeli bir çanaktan ibaret göbeği ihtiva eden ve kenarlarında musluklar bulunan poligon planlı bir su haznesi ile bunun etrafında sıralanmış, kargir sütunlara müstenid, geniş saçaklı, ahşap bir külah biçimindeki üst örtüden meydana gelmiştir.(Res. 5). Haznenin kenarları üstünde dolaşan madeni bir kafes ve bunun bittiği hizadan itibaren kavisli olarak yükselerek, haznenin üstünü kapatan telden örme bir kubbe mevcuttur. Zemine, abdest musluklarının karşısına rastlayacak şekilde birer oturak taşı yerleştirilmiş ve hazne ile bu taşların arasına, çepeçevre üstü açık bir su kanalı oyulmuştur. Koca Sinan’ın bazı şadırvanlarında ise bu klasikleşmiş tesise yeni detaylar ve elemanlar ilave edildiği görülmektedir. 1548 tarihli Üsküdar Mihrimah (Res.6) ve Edirne Selimiye (Res. 7) camilerinin şadırvanlarında olduğu gibi, profilli çerçevelerle ayrılmış çeşme aynaları halindeki hazne kenarlarına, dendanlı bir taç ile süslenmiş, geometrik şebekeli mermer panolardan ibaret bir kafes yerleştirilmiştir. Çok dilimli bir plan şemasına göre inşa edilen 1583 tarihli Üsküdar Atik Valide Camii’nin şadırvanında (Res. 8) ise, haznenin dış yüzü ayrıca panolara bölünmediğinden üstteki geometrik motifli kafes de daimi bir bordür halinde hazne kenarları üstünde dolaştırılmıştır.  1548 tarihli İstanbul Şehzade,  1564 tarihli Lüleburgaz Sokullu ve 1571 tarihli Kadırga Sokullu Camilerinin şadırvanlarında ise,  su haznesinin kenarları dövme demirden birer kafesle techiz edilmişlerdir. Şadırvan hazneleri ister mermer, ister demir veya bronz kafeslerle çevrilmiş olsun bunların genellikle camiin cümle kapısı veya avlu kapısına bakan cephelerinde,  konsol şeklinde mermerden oyma bir çanakçığı ihtiva eden, mermerden bir pano yer almaktadır (Res. 9). Susuyanların, zincire bağlı bir tas ile şadırvandan su içmelerine yarayan, suluk adını verdiğimiz bu bir çeşit detayı da,  kanaatimizce, Koca Sinan’ın orijinal bir buluşu olarak karşımıza çıkmaktadır. Normal insan boyu yüksekliğine göre ayarlanmış bu sulukların suyu,  ayrı bir boru ile şadırvana gelen kanaldan temin edilmiştir.  Sinan’ın abdest şadırvanlarında,  haznenin kaidesi seviyesinde ve muslukların altında, ayak koymak için mesnetler düşünülmüştür. Üsküdar Mihrimah (Res. 6), Edirnekapı Mihrimah (Res. 10) veya Şehzade (Res. 11)  camilerinde olduğu gibi bu me net hazan hazne kaidesinin dış yüzünü süsleyen panoların uygun genişlikteki alt profili,  hazan da Edirne Selimiye Camii şadırvanında (Res. 9) görüldüğü üzere, kaideye bağlı, özel biçimde bir mimari detay halindedir. Koca Sinan’ın abdest şadırvanlarında tatbik ettiği bu yeni eleman ve detaylar, daha   sonra bazı talebeleri tarafından  da  değişik  ölçü ve  biçimlerde  tekrarlanmıştır.  Kasımpaşa’daki Sinan Paşa Camii’nden Beyoğlu Ağa Camii’nin avlusuna getirilen şadırvan 5  (Res. 12) ile Üsküdar’ da 1640 tarihli Çinili Camii’n şadırvanı  (Res.  13)  bunlara örnek olarak gösterilebilir. Mimar Sinan, abdest şadırvanlarının kargir sütunlara mütenid saçaklı üst örtülerinde de bazı yenilikler denemiştir. Kadırga ve Lüleburgaz Sokullu camilerinin şadırvanlarında üst örtü,  alttaki su haznesinin köşelerine yerleştirilen mermer sütunlara müstenid kemerler tarafından taşınan, geniş saçaklı birebir kubbe halinde iken, Edirnekapı Mihrimah Camii’nde şadırvan çevresine dizilen ve birbirlerine ahşap hatıllarla bağlanmış sütunlardan ibaret bir dizinin ilavesi ile,  ahşap saçak daha da genişletilmiştir  (Res.  14).  Bu çift sıra sütun dizisi,  bilhassa büyük şadırvanlarda hem üst örtünün daha sağlam bir şekilde mesnetlendirilmesi, hem de şadırvana daha abidevi bir görünüş kazandırması bakımlarından dikkate değer bir yenilik olmaktadır. Nitekim 1756 tarihli Aydın Cihan­ oğlu Camii’nin şadırvanı (Res. 15), alt yapı tamamen mermerden inşa edilmek suretiyle bu sisteme göre örtülmüştür. 1734 tarihli İstanbul Hekimoğlu Ali Paşa, Lüleburgaz Sokullu, Edirne Selimiye (Res. 16) camilerinin şadırvanları gibi üst örtüleri zamanla harap olan veya bulunmayan bazı örneklere de XIX. yüzyılda yine bu sistem uygun üst örtüler yapılmıştır.

III) Camilerin iç avlularındaki su taksim ve havalandırma cihazları. Koca Sinan’ın Türk su mimarisine getirdiği yeniliklerin şüphesiz en önemlisi, ilk defa yine İstanbul Süleymaniye Camii’nin iç avlusunda karşılaştığımız, şadırvana benzeyen bir su tesisidir (Res. 17). Fakat abdest şadırvanlarından çok farklı bir fonksiyona hizmet eden bu tesisi Evliya Çelebi şöyle anlatmaktadır : “Bu beyaz avlunun tam ortasında hayret edilecek bir havuz vardır. Görülmesi lazım, şaşılacak kadar güzel, dört köşeli bir havuzdur, ama abdest havuzu değildir, dört tarafı mermer kafeslidir. Cemaat onun hayat verici suyundan içerler.  Üstü yassı kurşun örtülü alçak bir kubbedir. Tuhaftır ki, başka havuzların suları aşağıdan yukarıya çıktığı için şadırvan denilmiştir,  bunun o nefis hayat veren suyu ise kubbeden aşağıya doğru cennet çeşmesi gibi akar. Çok hoş görünüşlüdür. Dikkatle bakanlar hayran olurlar” Evliya Çelebinin arifine rağmen,  eski ve yeni neşriyatta,  genellikle, bu tesisten Süleymaniye Camii’nin şadırvanı olarak bahsedilmiştir. 1956-60 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından,  Y. Mimar Ali Saim Ölgen başkanlığında teşekkül ettirilen bir emanet komisyonu marifetiyle, Süleymaniye Camii ve külliyesi restore ettirilirken, bu tesis de ele alınmış, muhdes ahşap örtüsü kaldırılmış, kırık ve harap parçaları yenilenmiş,  fakat orijinal durumuna kavuşturulmadan ve suyu verilemeden onarımı yarım kalmıştır. Rahmetli Ali Saim Bey’in vakitsiz ölümü ile bu tesis üzerindeki araştırmalar da maalesef neşriyata geçmeden unutulup gitmiştir.  Bugün ancak,  merhumun Süleymaniye Camii ve külliyesi ile ilgili bir yazısından, bu eserin mahiyeti hakkında, kısmen bir fikir sahibi olmak mümkündür. Saim Bey bu tesisten şöyle bahsetmektedir : “Mermer döşeli şadırvan avlusunun en mühim elemanı, merkezdeki su taksim ve havalandırma cihazıdır.  Dikdörtgen planlı olan bu kübik yapı  (Şek.  2,  Res.   18), köşeleri pahlı, kare kesitli on mermer sütundan müteşekkildir. Profilli bir silme ile hatayi motifli dendanlı bir tacı taşıyan lentoları, pahlı ve kavallı masif mermer plakları geometrik şekillerle şebekelenmiş Bursa kemer çerçeveleri sade fakat çok ölçülü unsurlardır. Bu su taksim ve havalandırma cihazının mermer tavanı üzerindeki geometrik desenler (Res. 19) arasında bulunan deliklerden,  ayaklarda açılmış dikey kanallar vasıtasıyla sifon tarzında yukarıya çekilen suların dökülmesiyle hasıl olan ses, parıltılı ışık oyunu, avluya bambaşka bir mana kazandırmaktadır”. Bu ifadenin bize öğrettiği en önemli şey, şadırvan denilen bu tesisin aslında bir su taksimi ve havalandırma cihazı olduğu ve kenarlarındaki sütunların içlerinden yukarıya çıkan suyun, tavandaki mermer plaklara açılmış deliklerden aşağıya akıtıldığıdır. Y. Mimar Ali Saim Ülgen’in Türk Tarih Kurumu için hazırladığı, Koca Sinan’ın eserlerine ait rölöve paftalarından görüleceği üzere, Süleymaniye Külliyesi’ne Bayezid tarafından gelen su, bir takım kollara ayrıldıktan sonra, batı kapısı altından caminin iç avlusuna girmekte, bilahare bu tesisin altındaki makseme bağlanmaktadır. Buradan başlayan tonozlu bir galeri de, camiin cümle kapısını geçip merkezi kubbenin altında iki kola ayrılarak, daha önce zikrettiğimiz, yan cephelerdeki sıra abdest musluklarına su götürmektedir. Ancak bugün bu makseme ve cami harimindeki galeriye girilemediği için, avludaki tesise suyun nasıl bağlandığı ve tavandan dökülen suların nasıl toplanarak abdest musluklarına sevkedildiği hususlarında bilgi sahibi değiliz. Yaptığımız rölöve çalışmalarına göre, dıştan dışa 3.22X5.08 m. ebadında ve 3.10 m. yüksekliğindeki bu yapının alt kısmında,  köşeleri pahlanmış kare kesitli sütunların arasında 0.93 m. yüksekliğinde ve cepheleri şakuli oluklar ve kavallarla süslenmiş mermer panolar,  bir su haznesi meydana getirmektedir. Bunların kenarları üstünde görülen 28 cm. yüksekliğinde ve yüzleri sathi parmaklık motifleriyle süslenmiş ve bazılarının ortasında konsol şeklinde mermer suluklar bulunan parçalar ise, haznedeki su seviyesini arttırmak için yapılmış olup, Saim Bey’den öğrendiğimize göre muhdestir. Daha yukarıda yer alan Bursa kemeri biçimindeki açıklıklar ise bronz şebekelerle süslenmiştir (Res. 20). Tesisin iç yüzlerindeki bazı kenet izleri ve bronz şebekelerin bugünkü durumları, bunların orijinal olmadığı tesirini vermektedir. Evliya Çelebi’nin bahsettiği gibi, evvelce bunların yerinde,   Sinan’ın abdest şadırvanlarında da gördüğümüz mermer şebekeler olduğunu ve bunların bir kısmının da suluklarla techiz dildiğini kuvvetle tahmin ediyoruz. Haznenin ortasında da, çanakları kaybolmuş birer göbek kaidesine benzeyen, içleri delikli iki mermer sütun mevcuttur (Res. 21). Eldeki bilgiler yetersiz ve eksik olmakla beraber, külliyenin su yolundaki teraziler yardımıyla ve birleşik kaplar prensibine göre, tesisin sütunlar içinden tavanı üstüne kadar yükselerek, buradaki deliklerden tekrar aşağıya dökülen suyun, hazne içinde belli bir yükseklikte, dolayısıyla belli bir basınç ve muhtemel kaçak havadan kurtulmuş olarak toplanıp, düzgün bir akışla abdest musluklarına sevkedildiği anlaşılmaktadır. Bu maksem ve havalandırma cihazı, Koca Sinan’ın talebelerinden Mehmed Ağa tarafından 1617 tarihli Sultan Ahmed Camii’nde de uygulanmıştır. (Şek. 3, Res. 22) Ancak buradaki tesis klasik abdest şadırvanı kompozisyonuna daha yakın bir biçimdedir. Altıgen bir plan şemasına göre inşa edilen bu yapı, hazne köşelerine yerleştirilmiş sütunların taşıdığı kemerlere müstenit ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Bu ahşap çatının yerinde, evvelce kargir bir kubbe bulunduğunu, Evliya Çelebi’nin ifadesinden ve XIX. yüzyılda yapılmış gravürlerden (Res. 23) anlıyoruz. Sütunların arasındaki hazne kenarlarının üstünde bronz şebekeler mevcuttur. Ancak tespit şekilleri, bunların da orijinal olmadığını göstermektedir. Nitekim Evliya Çelebi, seyahatnamesinde “Avlunun tam ortasında bir şadırvan havuz vardır. Fıskiyelerinden güzel tatlı sular akar. Cemaat içerek susuzluklarını giderirler. Bu havuzdan abdest alınmaz. Çünkü her tarafı kafeslidir. Üstü kubbelidir”   demektedir.  Daha önce zikrettiğimiz şadırvanlar da dikkate alınırsa, bu ifadeden, hazne kenarları üstünde, bazıları yine mermer suluklarla techiz edilmiş mermer veya bronz kafesler bulunduğu neticesi çıkartılabilir. Süleymaniye’deki tesiste, hazne içinde görülen delikli iki mermer sütun yerine, burada benzeri bir kaide ile yükseltilmiş, büyük bir çanağı ihtiva eden fıskiyeli tek bir göbek mevcuttur. Sultan Ahmed Camii’nin su taksim ve havalandırma cihazında orijinal üst örtü yıkıldığı için, burada da Süleymaniye’deki gibi, gelen suların sütunlar içindeki deliklerden yükseltilerek tavandaki deliklerden hazne içine akıtılıp akıtılmadığını bilmiyoruz. Fakat yine Koca Sinan’ın talebelerinden Mimar Davud Ağa tarafından 1598’de başlanıp, Mimar Dalgıç Ahmed Ağa tarafından devam ettirilen ve nihayet 1663’te Mimar Mustafa Ağa tarafından tamamlanan Eminönü Yeni Valide Camii’nin su taksim ve havalandırma cihazı (Res. 24) ile buna çok benzeyen 1710 tarihli Üsküdar Yeni Valide Camii’nin su taksim ve havalandırma cihazları (Res. 25), Sultan Ahmed, hatta dolayısı ile Süleymaniye Camilerindeki tesislerin eski durumları hakkında tamamlayıcı bilgi vermektedirler. Söz konusu her iki tesis de, sekizgen plan şemalarına göre inşa edilmiş olup köşelerde yer alan sütunlara istinat ettirilmiş kemerlerin üstünde, dendanlı birer taçla süslenmiş kubbelerle örtülmüşlerdir. Her cephede hazne, kemer ve sütunların arasında kalan boşluklar, sütun başlı
klarının alt hizasında dolaşan, enli kuşaklara oturtulmuş mermer şebekeler, bunların altındaki kısımlar ise dilimli sahte kemerlerle tahdit edilmiş bronz kafeslerle örtülmüşlerdir.  Su haznelerinin üst kenarında, aksiyal olarak tertiplenmiş, konsol şeklinde suluklar mevcuttur (Res. 26-27). Haznelerin ortalarında birer kaide ile yükseltilmiş, fıskiyeli çanaklardan ibaret göbekler vardır (Res. 28-29). Kubbelerinin iç kısımları ise, etek hizaları seviyesinde, üzerinde delikler bulunan mermer levhalardan (Res. 30) ibaret düz tavanlarla kapatılmıştır. Bütün bu detaylar, mimari biçimleri ve kuruluş şemaları ne olursa olsun, bu dört tesisin aynı fonksiyona hizmet gayesi ile inşa edilmiş bulunduğunu açıkça göstermektedir. Ancak bu fonksiyonun ne şekilde yerine getirildiği hususu, yukarıda da belirttiğimiz üzere, şimdilik daha etraflı araştırmaların neticesine bağlı kalmaktadır.


Dipnotlar:
1- Bu tebliğin konusu, 1972 tarihli “Anadolu Osmanlı ve Selçuk Camilerinde Sebil ve Şadırvanlar” isimli doktora tezimizin, yeni araştırmalarımız ile genişletilmiş bir bölümünü teşkil etmekte olup henüz neşredilmemiştir.
2- Bu tabir için bakınız: Enver Tokay, İstanbul Şadırvanları. İstanbul 1951, s. 5 ve Ayhan Aytöre, Türklerde Su Mimarisi. Milletlerarası I. Türk Sanatları Kongresi, Kongreye Sunulan Tebliğler, Ankara 1962, s. 67.
3- 3 Süleymaniye Camii abdest musluklarının hatalı bir rölövesi C. Gurlitt’in 1912 de Berlin’de basılan Die Baukunst Konstantinopels isimli eserinde, I. cilt, s. 70’te görülmektedir.
4- Bu şadırvanın rölöve projeleri için bakınız: Enver Tokay, a. g. e., s. 9. ve kitap sonundaki dört rölöve paftası. Şadırvanın XVII. yüzyıldaki durumu için bakınız: Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Zuhuri Danışman çevirisi), İst. 1969, I. Cilt, s. 142 – 143.
5- Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi Ağa Camii maddesi, İst. 1958, I. Cilt, 5. Fas., s. 232. Burada mezkûr şadırvan hernekadar Mimar Sinan’a malediliyor ise de kanaatimizce onun değildir.
6- Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in arşivinde bulunan ve kendisi tarafından yapılmış bir sulu boya resimde, şadırvanın bugün olmayan ahşap örtü sistemi görülmektedir.
7- Selimiye Camii şadırvanının bu muhdes ahşap örtüsü halen mevcut değildir. Bugünkü şadırvan üstünde evvelce orijinal bir örtü olup olmadığı hakkında fikir verebilecek hiçbir iz de görülmemektedir.
8- Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Zuhuri Danışman çevirisi), İst. 1969, I. Cilt, s. 157.
9- Ancak Enver Tokay’ın “İstanbul Şadırvanları” isimli eserinin 14 – 15. Sayfalarında ve Ayhan Aytöre’nin “Türklerde Su Mimarisi” isimli tebliğinde hu yapının bir abdest şadırvanı olmadığı belirtilmiştir. Son olarak bu konuda tarafımızdan kısa bir makale yayınlanmıştır. Bakınız: Yılmaz Öge (Önge yerine yanlışlıkla Öge yazılmıştır), Mimar Koca Sinan’ın İstanbul’daki Salâtîn Camilerine Getirdiği Bir Yenilik. Töre, Temmuz 1971, sayı 30, s. 34 – 37.
10- Vakıflar Genel Müdürlüğünce ve “Süleymaniye Camii ve Mimari Manzumesi” ismiyle müstakil bir monografi olarak Ali Saim Ülgen tarafından 1961 yılında hazırlanan, dokuz daktilo sayfalık bu makale maalesef yayınlanmamıştır.
11- Bu su taksim ve havalandırma cihazının kısmi bir rölöve projesi, Enver Tokay’ın mezkûr eserinde, son rölöve paftası olarak yer almıştır.
12- Bu sulukların yerleştirildiği masif mermer plaklar, sonradan kısmen oyularak kafes haline getirilmiş ve bu esnada orijinal suluklar da maalesef yok edilmiştir.
13- Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Zuhuri Danışman çevirisi). İst. 1969, 1. Cilt, s. 227.
14- Bu tesis hakkında, 1873 tarihli “L’Architecture Ottoman” isimli eserin “Monographie de Yeni – Djami de Constantinople a Emin – Eunu” bölümünün 4 7. Sayfasında kısa bilgi ve Planche II olarak Montani Efendi tarafından çizilmiş hatalı bir cephe rölövesi mevcuttur.
15- Sultan Ahmed, Eminönü Yeni Valide ve Üsküdar Yeni Valide camilerindeki bu su taksim ve havalandırma cihazları, maalesef sonradan hazneleri kenarlarına konulan adi musluklar ve oturaklarla birer abdest şadırvanı haline getirilmişlerdir.



Kaynak: VIII. Türk Tarih Kongresi, 11-15 Ekim 1976, Ankara (III. Cilt), ss 1697-1704, Yılmaz ÖNGE